21 Aralık 1970’te Amerikan başkanı Richard Nixon ve rock ‘n roll’un kralı Elvis Presley, kralın ani ve ısrarlı talebi üzerine Beyaz Saray’da bir araya gelirler. Bu buluşma sırasında çekilen ve halen Amerikan ulusal arşivinin en çok talep edilen fotoğrafı olan, ikilinin el sıkıştığı fotoğrafı verirler.
1997 çıkışlı Elvis Meets Nixon’dan sonra, bu tarihi olaya dayanan ikinci film olan Elvis & Nixon’ın başrollerinde Michael Shannon ve Kevin Spacey’i izliyoruz.
Bir Elvis Presley biyografisinde kralı canlandıracak aktör önerilerine başvuracağmız binlerce kişilik bir anket düzenlesek, büyük bir ihtimalle bir tane bile Michael Shannon cevabı gelmeyecektir. Liza Johnson’ın yönettiği Amazon yapımının bu özgün seçimi bile Elvis’in Nixon’la buluşmasını anlatan filme ruh katmaya yetmiş görünüyor. Zira Shannon, Elvis’in tahmin edilemez, dengesiz ve saplantılı ruh halini olağanüstü bir tavırla aktarmayı başarıyor.
Özellikle zamanlama olarak kralın düşüş dönemi olduğu düşünülürse, pek stabil bir ruh halinde olmayan Elvis’in tüm agresif, huzursuz ve duygusal iniş çıkışlarını ve atmosferi delip geçen (sonuna kadar hak edilmiş) özgüvenini aktarırken, mücevherlerle dolu şatafatlı kostümleri de gerçek bir rock star edasıyla taşıyabilmek tam anlamıyla katıksız yetenek işi…
Richard Nixon rolünde ise her zamanki gibi muhteşem olan Kevin Spacey’i izliyoruz. Shannon gibi üzerinde ağır makyaj ve kostüm desteği olmayan Spacey’nin işi bir bakıma daha zor. Ancak bir yandan da karikatürize edilmesi nispeten daha kolay, kalıplaşmış bir üsluba sahip olan Nixon rolünde Spacey de son derece etkili bir iş çıkarıyor.
Filmin başında Elvis’in kafayı gizli ajan rozetlerine taktığını görüyoruz. Anlaşılan densiz bir mahluk rozetini havada sallaya sallaya krala hava atmış ve kral o an hedefine kilitlenmiş. O rozete sahip olacak. Hayır, kralı sağda solda satılan oyuncak rozetlerle kandıramazsınız, o gerçek bir ajan olacak ve gerçek bir rozet taşıyacak. Ve hem ünvanı hem de rozeti bizzat Amerikan başkanı tarafından verilecek. Aslında tüm bunların gerçekleşmesi için Elvis’in yapması gereken tek şey var: Washington’a gidip Nixon ile görüşmek.
Ancak kral Washington’dan önce Los Angeles’a uğrar ve artık “Elvis’in etrafındakiler”den olmak yerine bir aile kurmayı seçen eski dostu Jerry Schilling’e (Alex Pettyfer) gider. Amerikan toplumunu uyuşturucu belasından kurtarmak üzere Nixon ile görüşmesi gerektiğini anlatır. Jerry hiç istemese de Elvis’e yardım etmek durumundadır ve ikili soluğu Washington uçağında alırlar. Filmin bu safhalarında, Elvis’in etrafındakiler üzerine domine edici sakat bir güce sahip olduğunu ancak aslında dünyanın en yalnız insanlarından biri olduğunu görebiliyorsunuz. Bu noktada The Beatles’tan George Harrison’ın bir röportajda söyledikleri aklıma geliyor: “Bütün şöhret girdabı, turneler, çekimler, film projeleri arasında bunalan 20’li yaşlarda insanlardık ama en azından 4 kişiydik, kardeş gibiydik ve birbirimize sığınabiliyorduk. Bu yüzden Elvis’e çok üzülüyordum, çünkü o yapayalnızdı.”
Elvis, Nixon’a verilmek üzere uçakta karaladığı mektupta, hippi jenerasyonu ve uyuşturucu kültürüne karşı birşeyler yapılması gerektiğini ve bu cephede savaşmak için kendisinin gönüllü olduğunu anlatıyor ve devletin gizli narkotik ajanı olma talebini dile getiriyor. Dünyanın en ünlü insanının gizli ajan olabileceğine inanacak kadar gerçeklikten kopmak, herhalde ancak dünyanın en ünlü insanıysanız mümkün olabilecek bir ruh hali…
20 Aralık 1970 günü Elvis arabasıyla Beyaz Saray’ın kuzey batı nizamiyesine yanaşır ve kapıda güvenlik görevlileri ile konuşarak ellerine bu mektubu tutuşturur. Mektup Beyaz Saray yetkililerine ulaştıktan sonra hükümet binasında heyecanlı bir karmaşa yaşanmaktadır. Daha sonra Watergate skandalı sonucunda hapis cezasına çarptırılacak olan başkanın yardımcıları Egil Krogh (Colin Hanks) ve Dwight Chapin (Evan Peters), Nixon’ı ikna etmeye karar verirler. Başkanın yanına gidip Elvis ile görüşmenin genç nüfus arasındaki popüleritelerini arttırmak için bulunmaz fırsat olduğu konusunda diretirler ancak Nixon ikna olmaz.
Bu sırada heyecan içinde görüşme ile ilgili haber bekleyen Elvis, hızını alamayıp FBI binasına gider ve bulduğu ilk yetkilinin odasına dalarak, neden alması gerektiğini kendince müthiş akılcı bir düzleme oturttuğu, narkotik ajan rozetini talep eder ancak hararetle aktardığı son derece mantıklı talebi olumlu bir karşılık görmez.
Nixon’dan veto yiyen Krogh ve Chapin ise Elvis ziyareti konusunu gizlice Nixon’ın kızına sızdırmayı akıl ederler. Ve her genç gibi Elvis’e deli olan Nixon’ın kızı hemen babasını arayarak görüşme talebini kabul etmesi ve kendisi için bir imzalı fotoğraf alması konusunda baskı yapar. Kısa bir süre içinde, bir gün sonra oval ofiste yapılacak görüşmenin saati teyit edilir.
Filmin ikinci yarısıyla birlikte asıl eğlence de başlıyor. Elvis’in, görüşmeye girmeden önce girdiği güvenlik kontrolünde üzerinden küçük çaplı bir cephane çıkması, Amerikan başkanının yanında hiçbir protokol kuralını iplemeyerek kankasıyla konuşur gibi konuşması, sadece başkan için oldukları konusunda önceden uyarılmış olmasına rağmen başkanın M&M çikolatalarına elini daldırması ve kolasını içmek için açacak istemesi, görülmeye değer sahnelerdi. Tüm bunlara rağmen ikili şaşılacak derecede iyi anlaşırlar ve ipe sapa gelmeyen konular üzerine yaptıkları konuşmalar sonucunda tuhaf bir yakınlık doğar. Hatta kral görüşmenin sonuna doğru Nixon’a karate figürlerini sergilemekten bile kaçınmaz. Tüm bu sahnelerin hangileri gerçekten yaşandı ve hangileri kurgu bilinmez ancak görüşmenin en azından bunlara yakın bir atmosferde geçtiği kesin.
Tribeca Film Festivali’nde gösterime giren Elvis & Nixon’ın, Otis Redding ve Blood Sweat & Tears performanslarına rastlayabileceğiniz film müziklerinde Elvis Presley performansı bulunmuyor. Dolayısıyla, 86 dakikalık nostalji rüzgarları estiren filmden sonra bir Elvis albümü açıp birkaç tekrar dinlemek münasip olacaktır.